Mükemmeliyetçilik Üzerine

Okulda yazılıdan 99 aldığında ağlamaya başlayanlar parmak kaldırsın! Bugün sizden bahsediyoruz.

Normalde mükemmeliyetçilik çocukken etrafından ilgi görmeyen insanlarda görülür. Benim anlatmak istediğim: bu değer duygusunu yaşamamış insanların büyüdüğünde kendi değerlerini başkalarının onlar hakkında söylediği özelliklerine göre belirlemelerinin çok sağlıksız olması. (aman tanrım o ne uzun cümleydi!)

İşte bu yazı, mükemmeliyetçiliğin etrafımızdakilerin yüksek beklentisi sonucu ortaya çıkmış haliyle ilgili.

Öncelikle insanlar değer görmek için kesinlikle her şeyin en iyisi olmak zorunda değiller. Tabii başkaları birine bir şeyler başardığı için değer veriyor olabilir ama o insan onların verdiği değere göre ölçülemez. Hep üreten, en orijinal olan olmak zorunda değiliz. Mükemmeliyetçilik insana kendi değerini unutturuyor. İnsanlar neden mükemmeliyetçi olur? Başarılı olduklarında insanlar onları takdir eder. Takdir edilmek güzel tamam. Ama benim anlatmaya çalıştığım ve bizim için tehlikeli kısım buna bağımlı olmak. Kimse tarafından takdir edilmeyen, değeri bilinmeyen insanlar değersiz midir?

Yine eğitim sistemine çıkıyor bu yolun sonu sanırım. İlkokuldan beri hep bir yarış havası var. Başarılıysan takdir edilirsin, başarısızsan kimse yüzüne bakmaz. Tamam fark bu kadar belirgin olmaz ama öğretmenlerin tavırları öğrenciden öğrenciye değişiyor. Böyle bir ortamda başarısızlar zaten değersiz hisseder ama başarılılar da ne yapsın? Kendi durumlarını korumak zorundalar. Yoksa onlar da başarısız olur. Hep başarısız olma korkusuyla büyütülmüşüz aslında. Takdir teşekkür sistemi mesela. Ben hiç teşekkür almadım ama eğer alsaydım kendimi takdir alamadığım için yetersiz hissederdim. Şöyle diyorlarmış gibi olurdu: ''Okula geldiğin için ve 84 ortalama yaptığın için sağ ol(teşekkür belgesi), ama bizim için 85 ortalama yapandan daha değersizsin o yüzden seni taktir edemiyoruz kusura bakma." Bir de bunun belge alamamış hali var. Direkt çocuklara ''işe yaramazsın'' deyin isterseniz. Bence herkese başarılı olduğu alanla ilgili bir belge verilebilir. Mesela yıl boyunca resim dersinde fark yaratan bir öğrenciye 'resimde başarı belgesi' gibi bir şey. Bunun için iş öğretmenlere düşüyor. Sınıfta o derse kimin daha çok ilgisi var bunu gözlemlemeleri gerek.

Bir sorun daha var. Not ortalamasını çok çaba göstermeden 90 yapan biriyle inanılmaz çok çalışarak 80 yapan birini karşılaştıralım. (o nasıl oldu ya? Galiba ilk çocuğumuz zeki. Neyse onunla işimiz yok.) Bu durumda hangisine takdir vermek daha doğru? Ya da 80 ortalaması olana takdir vermemek doğru olur mu? Mevcut sistemde 80 yapan teşekkür, 90 yapan takdir alır. Çok çalışsa bile takdir alamadığını gören çocuk sonunda çalışmayı bırakmaz mı? Bu arada (sürekli başka başka sorunlar buluyorum haha) bu sınavlar da insanın çabasına bakmıyor zaten. Yani zeka seviyeleri eşit 2 insanı da alsak biri düşük diğeri yüksek alabiliyor ama düşük alan konuyu daha iyi anlamış olabilir. 10 sorudan mı anlaşılacak hangisinin daha çok çalıştığı? Buyurun başka bir örnek(iyice alıştım örnek vermeye); 2 ayrı sınıf ve 2 öğretmen düşünün. Yıl sonunda aynı sınava girecek olsunlar. Öğretmen ilk sınıfa(Buraya A sınıfı diyelim) sadece sınavda çıkacak soruları öğretiyor. Diğer sınıfın(B sınıfı) öğretmeni ise sınava göre değil olması gerektiği gibi öğretmesi gereken her şeyi ayrıntılı anlatıyor.

Şimdi yıl sonu geldi ve sınav sonuçları açıklandı. Sistem 85 alana başarı belgesi veriyor. A sınıfından bir öğrencinin yüksek alması gayet kolay. B sınıfındakiler ise her konudan çıkabileceği için daha çok çalışmak zorunda kaldılar. Peki A sınıfından 90 alan biriyle B sınıfından 80 alan birinin çabası açıkça farklı olmasına rağmen(yani B'deki daha çok emek verdi.) neden ikisi de aynı değerlendiriliyor? Demek istediğim ödülü çoğu zaman en çok çabalayan değil de şartları daha iyi olan kazanıyor. Bunun sonucunda da çabalamanın işe yaramadığını görüp kolay yoldan başarıyla ulaşmak isteyen insanlar yetiştiriyoruz.(kim, ben mi?) Bunu nasıl düzelteceğimizi bilemiyorum onu da başkası düşünsün benden bu kadar.

Baştaki konudan sapmışız biraz, oraya geri dönelim. Değerli olmak için bir şey başarman gerekmiyor. Nedense aynı şeyi tekrarlıyormuşum gibi geldi!?

Aslında ben tam mükemmeliyetçi biri değilim şartlar dolayısıyla. Mesela hiç sınıf birincisi değildim. İyi ki olmamışım! Hep en iyinin ben olmam gerektiğini düşünecektim. Çünkü etrafımdakilerin en iyisi ben olduğumda bunun sürekli böyle devam etmesi gerektiği hissine kapılabilirdim. Daha ortaokulda hem de. İşler öyle yürümüyor her zaman en iyi olmanız mümkün değil.

Bence mükemmeliyetçilik ve yetersizlik hissi birbirleriyle bağlantılılar. Mesela biz TYT denemelerinde sürekli net arttırmaya çalışıyoruz. Mükemmeliyetçi birinin hedefi yüksek olur ve hedefine ulaşmak için çalışır da. Ama her zaman çalışmamızın karşılığını alamıyoruz. İşte burada yetersizlik ortaya çıkıyor.

Diyelim ki biri doğuştan güzel bir davranışa sahip. Mesela çalışkan olmak. İnsanlar bunu gördüğünde hemen 'ne kadar da çalışkansın böyle devam et! sen her şeyi başarabilirsin!' gibi şeyler söyler. (tersini söyleyerek moral bozmaya çalışanları konuşmaya gerek yok. onlarınki sadece kıskançlık) Şimdiii bu çalışkan arkadaş insanlardan bunu duyduğunda, kendine bir kere bu çalışkan etiketini yapıştırmış oluyor. Artık çalışkan olmama şansı yokmuş gibi hissediyor ve belki de farkında olmadan kendini ispat etme çabasına giriyor. (''Hakkımda Hakkında'' başlıklı yazımı okumuş muydunuz?)

Psikolog Alfred Adler(bu adam bir harika!); kendini sürekli başkalarına ispat etmeye çalışma, kendini başkalarından daha değersiz ve yetersiz görme durumuna ''aşağılık kompleksi'' adını vermiş. Bu daha çok çocukluktan itibaren yetenekleri görmezden gelinip ihmal edilen insanların yaşadığı bir durum. Bizim konumuzsa yine Adler'in ele aldığı diğer kavram olan ''üstünlük kompleksi''. Etrafındakilerden aldığı abartılmış övgüler sonucu üstünlük kompleksi yaşayan kişi; kendini sürekli başkalarıyla karşılaştırır, yeteneklerinin ilgi görmesini ister, fark edilmemekten hoşlanmaz ve sadece kendilerinin takdiri hak ettiğini düşünürlermiş.

Kendi değerini içinde hisseden zihin ve değerini dışarıdan gelen etkenlere göre belirleyen zihne daha ayrıntılı bakmak istiyorum.

Siz de bakın;

eski düşünceler -normal zihin-

''çalışıyorum çünkü çalışmak beni mutlu ediyor, yeni şeyler öğrenmeyi seviyorum ya da çalışmalarım sonucunda ulaşacağım hedef beni mutlu edecek.''

'' Bu aralar bir şey üzerinde araştırma yapmak hoşuma gidiyor, bu işi düzgün yaparsam başarı belgesi bile alabilirim.''

yeni düşünceler -mükemmeli isteyen zihin-

''çalışıyorum çünkü hedefime ulaşmanın tek yolu bu, hata yapmaya hakkım yok''

''o başarı belgesini başkası alırsa çalışkan olmanın hakkını veremem, insanların benden beklentilerini boşa çıkarmamalıyım. Taktir edilmek beni değerli hissettiriyor.''

Gördüğünüz gibi ilk örnekte süreçten aldığı zevkle çalışan bir zihin var. Diğerine göre daha özgür. Bu ara çalışkan olmayı seviyor, birkaç ay sonra belki de tembellik yapmayı sevecek.(Öyle değil ya. Yani seçim hakkı olduğunu biliyor, çalışkan biri olmayı kendisi seçmiş. Bu yüzden tembellik yapmayacak.) Bence buna kendimizin karar verebiliyor olması da önemli. Ne olursa olsun kendini mutsuz ya da stresli hissettiren hiçbir işi devam ettirmiyor. Çalışmasının karşılığı olarak verilen ödül yani başarı belgesi küçük bir motivasyon kaynağından başka bir şey değil. Kendi çalışkanlığıyla gurur duyduğu için o ödülü alamasa da onun için sorun olmaz. Çalışkan olmak onun için bir zorunluluk değil.

Bir de ikinci örneğe bakın! Okudukça ben bile baskılanmış hissettim! Çalışmasındaki temel amaç mutlu olması değil beklentileri karşılayabilmek. Kendine çok fazla sorumluluk yüklemiş. Robot gibi çalışmayı bekliyor. Hedefleri çok net olduğundan başarısız olduğunda hiçbir şeyi başaramıyorum hissine kapılarak suçlu hissedebilir. Oysa ilk örnekte suçluluk duygusu yoktu, taktir edilmemekten korkmuyordu. Mükemmeliyetçi zihinde sahip olduğu iyi davranışı kaybetme korkusu var. Çünkü insanlar kendisini bu özelliği yüzünden taktir etmiş. Çalışkanlığını kaybederse insanların gözünde değeri kalmayacakmış gibi hissediyor. Tabii kendi için de değerli olmasını sağlayan tek şey bu olmuş. Bu yüzden de hata yapma şansı yokmuş gibi düşünüyor. İşte küçük bir hata yüzünden 99 aldığınızda gözlerinizin dolmasının sebebi bu! 100 puan almak için yetersiz olduğunuzu düşünmeniz. Bardağın boş tarafına bakmak gibi. Evet!

1. örnekten farklı olarak burada sonuca odaklanılmış. Sonuca odaklanmak inanılmaz stres yaratır ve hedefe ulaşma sürecinde ''ben bunu neden yapıyorum'' demenize sebep olur. Bu da öz saygınızı kaybetmenize sebep olabilir çünkü bu yola neden çıktığınızı unutunca kendinizi yapmak istemediğiniz şeyleri yaparken bulabilirsiniz. Bunun tembelliğe sebep olması da çok olası. Çünkü bir işi mükemmel yapamayacaksa hiç yapmaz. Yani 1. olamayacağın yarışa girmemek gibi.

Sonuç olarak benim gözlemlerime göre mükemmeliyetçi olmak hiç de insana uygun bir özellik değil. Çünkü her insan hata yapar. Herkesin farklı bir tarzı var. Farklı şekillerde öğreniyorlar. Değerimiz notlarla ve belgelerle gösterilebilecek kadar küçük değil. Peki bir insanın değeri nasıl belirlenir?(bu başka bir videonun konusu heheh.) Bana sorarsanız tabii ki insan olmamızı değerli yapan en önemli şey; üretken ve özgün olmak! Bana göre değerli insan sürekli yeni şeyler dener, bir eser üretir, birine yardım eder, yeni fikirler üretir, bunları insanlarla paylaşır. Çünkü tüm bunları yapabilmemizi sağlayan ve insan beynini diğer canlılardan ayıran düşünme becerisi bize herhalde kullanalım diye verilmiştir. Bu beceriye sahip olarak var olmamız ve onu kullanabilmemiz zaten değerli olduğumuzu gösteriyor.(Ayrıntılar için sizi ''Özgün Olmak'' başlıklı yazımı okumaya davet ediyorum.)

Mükemmel, iyinin düşmanıdır!

Sağlıcakla kalın!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hakkımda Hakkında

Saygının Referans Noktasına Göre Değişmesi

Hayranlık